
Zalime karşı tavır imandandır
Klasik dil bilginlerimiz zulmü şöyle tanımlamışlardır: Bir şeyin özünü küçültmek veya çoğaltmak, zamanını değiştirmek ve ona ayrılan mekânın dışına yerleştirmektir.
Zulüm üç çeşittir: Kişinin kendine yaptığı zulüm, başkalarına yaptığı zulüm ve Yüce Allah'a yaptığı zulüm. En büyük zulüm ise kişinin Allah'a ortak koşmasıdır.[1] Lokman suresindeki; “Şirk en büyük zulümdür.”[2] ayeti bu konuda delildir. Zulüm ile tiranlık arasında ilişki kuran İzutsu, kavramı şu şekilde tanımlamıştır: “Kişi kendi sınırlarını aştığında ve hakkı olmayan bir şeyi yaptığında; haksızlık ettiğinde.”[3]
Meşru hakları çiğnemek, hukuku tanımamak, zalimce yönetim, ilke ve kaideleri hiçe saymak, başkasının malına el koymak da zulüm olarak tanımlanmıştır.[4] Adaletin zıddı olarak bir şeyi hak ettiği yerin dışına koymaktır. Zalime zalim denir. Tasavvufta zulmeden, zalim biraz farklı tanımlanmıştır. Dervişlere göre zalim, felaket geldiğinde bağıran, gaflet ve alışkanlıkla ibadet eden, Allah'ı kalben değil dil ile zikreden ve dünyalık için seven kimsedir.[5]
Zulüm, küfürden daha genel bir kavramdır. Küfrü de içine alır. Bu bağlamda zulmün birincil anlamları inançla ilgilidir ve bu kavramı yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde ele alırsak; küfür, şirk, nifak, fisk, bağy, isyan, kabire, sagire, zenb, ism, dalalet, fücur, irtidat, fuhuş, münker, tuğyan, guluvv, teaddi, istikbar, aşağılanma, iftira, zina vb. ifadeler de zulme işaret eder.
Bunlardan bazıları günahla daha çok ilgili olan davranışlardır. İbn Mesud ve İbn Abbas; “Her günah ve Allah’a isyan zulümdür” dedikleri için bu zulüm tanımını almayı uygun bulduk. Müfessirler, haram olanı bilerek helal kabul etmeyi zulüm olarak tanımlamışlardır. Çünkü bu tür zulüm aynı zamanda küfürle de ilgilidir.
Müfessir Katade, zulüm ile iman arasındaki ilişkiyi çok güzel bir şekilde çözmüş ve bunu “La ilahe illallah demeye direnmek, inkârı ise zulüm olarak” tanımlamıştır.[6] Bu anlamda her kâfir bir zalimdir. Tevhid inancına karşı çıkanlar, hangi türden olursa olsun, zalimler zümresinde yerlerini alırlar. Yahudi, Hıristiyan, Zerdüşt, münafık, sosyalist, kapitalist, pozitivist, laik, nihilist, ateist, deist, varoluşçu vb. olmaları fark etmez; hepsi öncelikle inançsal açıdan zalimdir; hepsi İslam nazarında kâfirdir. Bu bağlamda Cürcani’nin şu tanımını anlamlı buluyoruz: “Haktan batıla gitmek zulümdür.”[7]
Bu tanıma göre, irtidat ve mürtedlik de zulüm kapsamına girmektedir. Kur'an, batılda olmamak, hatta küfre sempati duymanın bile cehenneme gitmek için bir gerekçe olduğunu göstermiştir. Aşağıdaki ayet bu konuda delildir:
“Zulümde/küfürde ısrar edenlere karşı asla en ufak bir sempati ve meyletmeyin. Aksi takdirde, size ateş dokunur (ve cehenneme gidersiniz) ve Allah’tan başka koruyucunuz olmadığından, o zaman size yardım edilmez!”[8]
Ayet, zulme meyleden ve zalimlere itaat eden herkes için geneldir. Özellikle küfür önderlerine itaat ve onları takip etmek ayette yasaklanmıştır.[9] Küfür ehline karşı hiçbir eğilim veya sempati olmamalıdır.[10]
Bazı müfessirler bunu kâfirlere meyletmek, onları sevmek, kalplerine acımak, yaptıklarından hoşnut olmak, dalkavukluk etmek ve zalimlerle oturmak şeklinde yorumlamışlardır.[11] Şu hadisi iyi anlamanızı öneririz ki, o, şu ayeti yorumlamış olabilir: "Kim bir kimseye (Müslümanlara karşı) yardım eder ve onunla beraber hareket ederse, onun bir zalim/kâfir olduğunu bile bile, şüphesiz İslam'dan çıkmıştır."[12]
Tabiînin büyüklerinden Hasan-ı Basrî de yukarıdaki ayetin tefsiri hakkında şu açıklamayı yapmıştır: “Kim iki özelliğini düzeltirse bütün amellerini düzeltmiş olur. Bunlar; nimetlere isyan etmek ve zulme meyletmektir.”[13] Bunlar esasen modern insanın özellikleridir. Bu hastalıkları ancak İslam tedavi edebilir.
Başkasının malından izinsiz faydalanmaya zulüm dersek, bu anlam bize çok derin telkinler yükler. Buna göre, mülkün mutlak sahibi Allah'tır. [14] İnsan da dahil olmak üzere her şey Cenab-ı Hakk'ın malıdır. Zulümden sapmamak için insanın iradesini ilahi iradeyle hizaya getirmesi gerekir. Aksi halde mülk sahibinin yolundan sapmış olur. Hem kitapların hem de peygamberlerin gönderilmesinin amacı zulmü ortadan kaldırmaktır. İnsanlığa, Allah'ın mülkünde O'nun iradesi doğrultusunda yaşamayı öğretmektir.
Teolojik bir tanıma göre; Allah'ın yarattığı dünyada Allah'ın iradesine karşı gelmek zulüm ise, zulümden sapmamanın yollarını bulmak ve hayata buna göre anlam vermek esastır. Bu yol peygamberlik yoludur. Bu yol Hz. Muhammed'i (s.a.s.) hayatın her üç boyutunda takip etmektir. İnsan bu yolu saf akılla bulamaz, ama akılsız insanlar da bu yola giremez.
Etimolojisinde de görüldüğü gibi zulüm, karanlığın sembolüdür. Kur’an’da vahye dayanmayan bütün yollar ve dünya görüşleri zulüm kavramıyla açıklanır. Karanlık/zulüm ancak Hz. Peygamber’in rehberliğiyle aşılabilir. Vahiy olmadan zulmün önlenmesi mümkün değildir. Zulmün en önemli temsilcileri şeytanlar, tağutlar ve şeytanlaşmış kişilerdir. “Sizi zulümden uyarıyorum…”[15] diyen Hz. Peygamber, bu uyarıyı başta şirk olmak üzere her türlü zulmü kastederek yapmıştır. Aslında Kur’an zulmü ortadan kaldırmak için indirilmiştir. Allah Resulü bu amacın gerçekleşmesi için ashabından “mazlumlara yardım”[16] konusunda biat almıştır.
Bu rivayetleri anlam bakımından özetleyecek olursak, Müslümanları şirkten, şirke giden yollardan, şirkin kolektif örgütlenmesinden ve kurumsallaşmasından, ümmetin günah ve günah bataklığına düşmesinden, zulmün tüzel kişiliğe bürünerek İslam'a savaş açmasından korumak gerekir. Elbette buna hayvanlar ve mallar da dahil olmak üzere hiç kimsenin hakkını çiğnememek de dahildir. İslam anlayışında hukukun çiğnenmesine zulüm denir.
Bu bağlamda Hz. Ebû Bekir’in zulümden korunmak için Şam’a gönderdiği ordu komutanlarına verdiği şu emri hatırlatmak isteriz: “Size Allah’a karşı takvalı olmanızı ve yalnızca O’nun yolunda savaşmanızı emrediyorum. Allah’ı inkârda ısrar edenlerle savaşın. Allah Teâlâ dinine mutlaka yardım edecektir. Haddi aşmayın, insanların haklarına tecavüz etmeyin, yeryüzünde bozgunculuk yapmayın, hurma ağaçlarını yakmayın, hayvanları öldürmeyin, meyve ağaçlarına zarar vermeyin ve kiliseleri yıkmayın.”[17]
Dünyada Müslümanların dışında zulmün yasaklanması konusunda böyle bir bildiri veya bildirgenin uygulanması yoktur. Dünyadaki bütün savaşlar incelenebilir. İçinde yaşadığımız çağın savaşları incelenebilir. Batı ve onun temsil ettiği zihniyet ve Amerikan emperyalizmi kadar kirli elleri ve kanı olan bir katil daha yoktur. Bu anlamda Batı'nın kendisine ait olmayanların kanı ve canı üzerine kurulmuş bir medeniyet olduğu bilinmelidir. Batı ve Amerika vekalet savaşlarını icat etmiş ve bütün savaşların suçunu Müslüman ülkelere yüklemiştir. Bu coğrafyada insanlar Batı'nın tehditleri ve entrikaları yüzünden birbirlerinin kanını dökmektedir. Daha önce de belirttiğimiz gibi dünya insanlığı Müslümanlardan öğrenecektir. İslam'dan başka insanlığa güzellik ve iyilik verebilecek başka bir din veya medeniyet yoktur.
[1] Isfahani, Ragıp, el-Mufradat, pp. 537-8
[2] Lokman 31/13
[3] İzutsu, Toshihiko, Dini Ahlak Kavramları, Pınar Yay. İstanbul, s. 222.
[4] Curcani, Tarifat, p. 144; Abu’l Muntaha, Fiqh-i Ekber Commentary, trsz, Istanbul, p. 25; Demir, Omer, Dictionary of Social Sciences, Ağaç Yay. V. Bask. 1997, Istanbul, p. 391.
[5] Uludağ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri ve Deyimler Sözlüğü, s. 592,
[6] Nahhas, Ebu Cafer, Mean'i-l Kur'an, cilt I, s. 108.
[7] Jurjani, Tarifat, s. 144.
[8] Hud 11/11
[9] Maturidi, Te'vilat, c. VI, s. 192
[10] Zuhayli, Vehba, et-Tefsir’u-l Veciz, p. 235.
[11] Bagavi, Mealim’u-t Tenzil (Mukhtasar), p. 439.
[12] Heysemi, Zawaid, cilt IV, s. 205.
[13] El-Basri, Hasan, Tefsir, cilt. Ben, s. 409.
[14] Bkz: Bakara 2/26
[15] Darimi, Sünen, Beyrut, 1997, Siret, Hadis No. 2516, cilt. II, s. 313.
[16] İbn Kesir, Cami'u-l Mesanid, cilt. II, s. 84.
[17] Tahavi, Ebu Cafer, Müşkil'u-l Asar, cilt. II, s.24.